Kral Mezarları, Kıbrıs adasının batı ucunda, Baf limanının yaklaşık iki kilometre kuzeyinde bulunan büyük bir nekropolün parçasıdır. 1980 yılında Baf ve Kouklia ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı.
Birçoğunun tarihi MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan, sağlam kayaya oyulmuş mezarların, MS 3. yüzyıla kadar Paphite aristokratlarının ve üst düzey yetkililerin mezar yerleri olduğuna inanılıyor.
İşin garibi, “krallar” kelimesi sadece mezarların ihtişamını ifade ediyor. Aslında tarihçilere göre burada hiçbir kral gömülmemişti. İlahiyatçı Simon Peter Sutherland’a göre bu isim yalnızca “bu mezarların ihtişamını ve anıtsal özelliklerini” yansıtıyor. Zamanın zengin insanlarının heybetli konutlarını andıran büyük zarafetleriyle ünlüdürler.
Kral mezarlarında Dor sütunları ve freskler bulunur
Kayaya oyulmuş bazı mezarların Dor sütunları ve hatta fresklerle süslenmiş duvarları vardır. Geçmişi M.Ö. 300 yıllarına dayanan bu mezarlar Helenistik ve hatta Roma dönemleri boyunca kullanılmış.
Tarihçiler, yapılarının, ölülerin mezarlarının bir zamanlar yaşadıkları evlere benzemesini isteyen eski Mısır geleneğinden büyük ölçüde etkilendiğine inanıyor.
Şu ana kadar kazılan 7 mezar geniş bir alana dağılmış durumda. En etkileyici olanı, Lonely Planet’in mezarlarla ilgili açıklamasında işaret ettiği gibi, sütunlarla çevrili, yer seviyesinin altında açık bir atriyuma sahip olan üçüncüsüdür. Diğer mezarlar, bir zamanlar cesetlerin barındırıldığı duvarlara oyulmuş nişlerin bulunduğu Roma’nın yer altı mezarlarına benziyor.
Bir zamanlar ilk Hıristiyanlar tarafından saklanma yeri olarak kullanılan mezarlar
Kıbrıs M.Ö. 58 yılında Romalıların işgaline uğradı. Daha sonra ilk Hıristiyanların çoğu Kıbrıs’a geldi ve birçoğu Baf’ta buluştu. Sutherland, erken Roma döneminin korkunç zulümleri sırasında mezarlara sığındıkları ve ayinlerini orada gizlice kutladıklarının bilindiğini belirtiyor.
Elçi Luka, İncil’inde ilk Hıristiyanların çoğunun başka yerlerdeki zulümden kaçmak için Kıbrıs’a kaçtığını belirtiyor.
Mezarlar yüzyıllardır bilinmekte ve araştırılmaktadır ancak alanda arkeolojik kazılar halen devam etmektedir. Mezarların en eski modern açıklaması 1783’te Richard Pockocke tarafından yazılmıştır.
İlgili: 2021’de Baf’ta Helenistik döneme ait muhteşem mozaikler keşfedildi
Yaklaşık bir asır sonra, 1870 yılında, ilk arkeolojik kazılar, Kıbrıs’taki İtalyan asıllı Amerikan konsolosu Luigi Palma di Cesnola tarafından gerçekleştirildi. 1915 yılında Kıbrıs Müzesi küratörü Menelaos Markides başkanlığında bilimsel gözetim altında ilk kazılar yapıldı.
1970’lerin sonlarında ve 1980’lerde Kıbrıs Cumhuriyeti Eski Eserler eski Müdürü Dr. Sophocles Hadjisavvas’ın önderliğinde sistematik kazılar da gerçekleştirildi.
Mezarlardaki amforalar Doğu Akdeniz tarihindeki olayların tarihlenmesine yardımcı oluyor
Bu mezarların önemi kısmen Paphian’ın cenaze töreninde sunulan adakların arasına Rodos amforalarını da dahil etme alışkanlığından kaynaklanmaktadır. Bu amforaların kulplarına yapıştırılan imalat işaretleri sayesinde hem tarihlendirmek hem de aynı mezarda bulunan diğer malzemeleri bilmek mümkün oluyor.
Bu uygulama, Helenistik ve erken Roma dönemlerine ait Doğu Akdeniz arkeolojik materyallerinin daha güvenilir bir kronolojisinin geliştirilmesine yol açtı.
Ancak trajik bir şekilde mezarlarla ilgili bilgilerin çoğunun zamanla kaybolduğuna inanılıyor. Tarihçiler birçok mezarın pahalı mezar eşyaları açısından zengin olduğuna inanıyor, ancak bu nesnelerin çok azı resmi arkeolojik misyonlar tarafından keşfedilmiş olsa da, uzmanların mezar soyguncularının bölgedeki hazinelerin çoğunu almış olabileceğine inanmalarına yol açıyor.
Ayrıca Kıbrıs’ın başka yerlerinde olduğu gibi mezarların denize yakınlığı gömülü cesetlerin korunmasını engelledi. Bu engellere rağmen mezarların tarihi önemi dünya çapındaki uzmanlar tarafından iyice anlaşılmıştır.