Nature Ecology & Evolution dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir çalışma, tarih öncesi Ege bölgesindeki karmaşık göç modellerini ve akraba çiftleşmesini ortaya çıkardı. Araştırmacılar, Girit, Yunan anakarası ve Ege adaları gibi bölgelerden Neolitik döneme kadar uzanan 102 antik bireyin DNA’sını inceledi. Bu, Avrupa’da ilk tarım topluluklarının oluştuğu dönemdi.
Bu çalışma, farklı insan gruplarının zaman içinde Ege Bölgesi’ne nasıl göç ettiğine ve kendi toplulukları içinde nasıl evlendiklerine ışık tutuyor. Ayrıca bize bu bölgenin kültürlerinin hem biyolojik hem de sosyal olarak nasıl ilişkili olduğu konusunda fikir veriyor.
Tarih Öncesi Ege Göç Modeli
İncelenen ilk insanlar Giritli çiftçilerdi ve DNA’ları Ege Denizi’ndeki diğer eski çiftçilerin DNA’larıyla eşleşiyordu. Bu, Girit çevresindeki tarım topluluklarının diğer Ege adaları ve Yunan ana karasındaki topluluklarla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Girit’in ilk çiftçilerinin daha geniş Ege bölgesindeki çiftçilerle pek çok ortak noktası vardı ve bu da ortak bir ataya işaret ediyordu.
Neolitik çağın sonlarına doğru işler değişmeye başladı. Bu sıralarda araştırmacılar Girit’e yeni insanların geldiğine dair kanıtlar keşfettiler. Bu yeni gelenlerin çoğu Anadolu’dan geldi.
DNA’daki bu “Doğu” etkisi, MÖ 3.100 civarındaki Erken Tunç Çağı’nda açıkça görülüyordu. Bu nüfus hareketi yeni gelenek ve uygulamaları beraberinde getirdi ve Girit’te gelişmiş binalar, metalurji ve ticaret ağlarıyla daha karmaşık bir toplumun başlangıcına işaret etti.
Yunan kıtası da bu dönemde genetik değişiklikler yaşadı. Bronz Çağı’nın ortalarına gelindiğinde, kıtanın sakinlerinin DNA’sı Orta ve Doğu Avrupa’dan köken alan işaretler gösteriyordu. Zamanla bu genetik imza Girit’e yayıldı ve muhtemelen kıtanın ada üzerinde artan etkisini yansıtıyor.
Antik Ege toplumunun karmaşıklığı
DNA kanıtları aynı zamanda Ege toplumunun önceden düşünülenden daha karmaşık olduğunu da gösteriyor. Araştırmacılar, bazı mezarlık alanlarındaki pek çok kişinin birbiriyle yakından akraba olduğunu, bu da aile bağlarının çok önemli olduğunu ortaya çıkardı.
Bir bölgede, birlikte gömülen bir grup bebeğin geniş bir ailenin parçası olması, aile bağlarının ölümden sonra bile korunduğunu gösteriyor olabilir.
Antik Avrupa’nın bazı bölgelerinde daha ziyade erkek göçüne yönelik dikkate değer bir eğilim varken (çoğu erkeğin bir yerden başka bir yere taşındığı, çoğunlukla Orta Avrupa ve Britanya’da görülen), Ege bölgesinin farklı bir model gösterdiğini belirtmek ilginçtir.
Aşağıdan yukarıya erkek ve kadın katkıları daha dengeliydi; bu da yalnızca erkeklerin değil tüm ailelerin dahil olduğu daha kapsayıcı bir göç sürecine işaret ediyordu.
Aile evlilikleri yaygındı
Araştırmacılar ayrıca bazı Ege topluluklarında yakın akrabalar arasındaki evliliklerin çok yaygın olduğunu tespit etti. Aslında belirli bir bölgedeki bireylerin yaklaşık yarısı ebeveynlerinin birinci derece kuzen olduğuna dair işaretler gösterdi.
Bu seviyedeki endogami nadirdir ve bugüne kadar incelenen diğer antik popülasyonlarda nadiren gözlemlenmektedir. Bu durum, bu toplulukların küçük ve yalıtılmış olabileceğini ya da aile içinde evliliğin sosyal veya kültürel bir tercih olduğunu akla getiriyor.
Bu yüksek düzeyde iç eşliliğin nedenleri tam olarak açık değil, ancak aile içindeki zenginliği ve mülkiyeti korumakla, sosyal statüyü sürdürmekle veya yalnızca toplulukların nispeten küçük ve diğerlerinden izole olmasıyla ilgili olabilir.
Aile içindeki bu evlilik uygulamasının Neolitik dönemden Geç Tunç Çağı’na kadar yüzyıllar boyunca devam ettiği görülüyor.