Dünya Gezegeni çok uzun bir süredir, belki de hayal edebileceğimizden daha uzun bir süredir var ve son derece uzun tarihi boyunca, bugün evimiz olarak adlandırdığımız gezegene kesinlikle iz bırakan birçok meteor ona çarptı. Peki bu mega meteorlardan birinin Dünya’ya çarpmasının sonuçları nelerdi?
Bu soruyu cevaplamak için öncelikle göktaşının özelliklerini anlamamız gerekiyor. Uzay kayası S2, ilk kez 2014 yılında keşfedildi ve dinozorları yok eden kayadan 200 kat daha büyüktü. Bu özel göktaşı, neredeyse üç milyar yıl önce “yeni doğmuş”ken gezegenimize çarptı.
S2 mega göktaşı ve onun gezegenimiz üzerindeki etkisine ilişkin yeni keşifler, bu mega göktaşının yalnızca dünyamızda eski bir kıyameti serbest bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda Dünya’da yaşamın gelişmesi için daha iyi koşullar yaratılmasına da yardımcı olabileceğini düşündürebilir.
S2’nin etkisi daha önce kaydedilenlerden daha büyük bir tsunamiye ve okyanusların ısınmasına yol açtı.
Ancak ironik bir şekilde, bu mega göktaşı yalnızca gezegenimizin yok olmasına neden olmadı. Bu, Dünya gezegenindeki ilk yaşamın gelişmesine yardımcı oldu. Şu anda Güney Afrika olarak adlandırılan bölgede bulunan çarpışma bölgesindeki bilim insanları şunları söyledi: “Dünya oluştuktan sonra, uzayda uçuşan ve Dünya’da uzaya çarpacak çok sayıda enkaz olduğunu biliyoruz. »
Önemli darbelere rağmen yaşamın aslında dirençli göründüğü ve bu nedenle gelişebileceği de eklendi.
Bilim insanları bu devasa göktaşına S2 adını veriyor ve Dünya’ya çarptığında gezegenin öncelikle bir su dünyası olduğunu ve kıtaların çoğunun hâlâ su altında olduğunu tahmin ediyor. O dönemde yaşam son derece ilkeldi ve tamamen tek hücrelerden oluşan mikroorganizmalardan oluşuyordu.
En eskilerden biri olan S2 mega göktaşının çarpma alanı
Daha önce de belirtildiği gibi, S2 göktaşı çarpma alanı şu anda Güney Afrika’da bulunuyor. Baberton’un Doğu Yeşil Kuşağı’nın, gök taşı çarpmasının kalıntılarıyla birlikte Dünya’nın en eski yerlerinden biri olduğunu da belirtmekte fayda var.
Özellikle izole edilmiş bir milli parkta uzun mesafeler kat etmek ve vahşi hayvanların saldırısına uğrama ihtimaline karşı makineli tüfeklerle silahlanmış park korucularının onlara eşlik etmesi gerektiğinden, bilim insanları için bu tehlikeli bir yoldu.
Bilim insanları, bizzat bölgede, bir mega gök taşının çarpması sonucu geride kalan küçük kaya parçaları olan, küresel parçacıklar olarak adlandırılan şeyleri arıyorlardı.
Bilim insanları, gezegenimize düşen gök taşının neden olduğu gerçek hasarın artık farkındalar. Çarpma üzerine göktaşı 300 milden daha geniş bir krater oluşturdu, kayaları olağanüstü hızlarda toz haline getirdi ve tüm gezegeni kaplayan bir bulut oluşturdu.
Ancak beklenmedik bir şekilde, S2 göktaşının etkisinin, o zamanlar basit organizmaları besleyen fosfor ve demir gibi temel besin maddelerinin birikmesine katkıda bulunduğu görüldü. Bu, etkinin, yaşam için gerekli unsurları çevreye yayan dev bir gübre görevi görebileceğini gösteriyor.