Milos Afroditi olarak da bilinen Venüs de Milo, antik Yunanistan’dan gelmiş en ünlü heykellerden biridir. Sanat tarihinin en büyük gizemlerinden biri olan kayıp silahlarından hemen tanınabilir.
İki blok beyaz mermerden oluşturulan heykelcik, 6 fit 8 inç yüksekliğinde olup gerçek boyutundan daha uzundur. Venus de Milo’nun aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’i (Roma mitolojisinde Venüs olarak bilinir) temsil ettiğine inanılıyor.
Yaratıcısı bilinmiyor, ancak bazı bilim adamları bu muhteşem heykelin Antakyalı Alexandros’un eseri olabileceğini öne sürüyorlar.
Bu heykel neden bugüne kadar bu kadar çok hayranlık, araştırma ve entrika yaratmaya devam ediyor? Venus de Milo bir başyapıttır ve Helenistik dönemin en doğru ve güzel heykellerinden biridir. Zanaatkarlık ve çekicilik arasında kurduğu denge, onu antik Yunan tarihinin en ünlü heykellerinden biri haline getirdi.
Eserde ön kolların bulunmaması bu büyüleyici figürün aurasını daha da derinleştirdi. Detay düzeyi, kadınsı güzelliği tüm ihtişamıyla temsil eden bu antik Yunan sanat eserinin ayırt edici özelliğidir.
Venüs de Milo’nun keşfi
Heykel, 8 Nisan 1820’de yarı gömülü ve iki ayrı parça halinde bulundu. Parçalar, Ege’nin Milos adasında Yórgos Kendrotás adlı bir köylü tarafından bulundu.
Kendrotás, Venüs’ü topraktan çıkaramadığı için yarısını bulduğu yerde bıraktı. Gemisini Milos’a yanaştıran Oliver Voutier adlı bir Fransız deniz subayı, heykelin kazılması sırasında Kendrotás’ın yardımına geldi ancak parçanın dikkate değer bir sanatsal keşif olduğunu fark etti.
Keşfi meslektaşlarına bildirdi ve Fransızlar, o zamanlar Milos’u kontrol eden Osmanlılarla, paha biçilmez olduğunu bildikleri heykele sahip olmak için hemen pazarlıklara başladı.
Venus de Milo’nun kollarına ne oldu?
Milos Afroditi’nin ön kollarına ne olduğunu kimse kesin olarak bilmiyor ancak keşfinden bu yana birçok farklı teori ortaya çıktı.
Popüler bir teori, silahların 1820’de Milos kıyılarındaki savaşta, Fransız ve Türk denizcilerin sanat eserine sahip olmak için rekabet ettiği sırada kırıldığını belirtir. Heykelin, kayalara çarpınca iki kolunu da kaybederek adayı zorla terk ettiği; ancak bugün bilim adamlarının çoğu, Voutier ve Kendrotás onu bulduğunda heykelin kollarının zaten eksik olduğuna inanıyor.
Başka bir teori, hukukçu Ahmed Rechim’in 1965 yılında Louvre Müzesi’nden Venüs’ün Türkiye adına sahipliğini talep etmeye çalışırken heykelin silahlarından haberdar olduğunu iddia ediyor.
Avukat, talebine şu bilgileri ekledi: “Venüs’ün silahları da gömülüdür ve mezar yeri, sırrı nesilden nesile aktaran yalnızca üç Türk ailesi tarafından bilinmektedir. Ancak bu silahlar ancak Venüs anavatana yeniden entegre olduğunda ortaya çıkacak.
Kolların orijinal konumu
Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar Milo Venüs’ün kollarının hangi konumda olduğunu ve kaybolmadan önce hangi faaliyetleri yürütüyor olabileceğini tartışıyorlar.
Kimileri sağ kolun giysinin kaymasını önlemek için tuniği kalça hizasında tuttuğunu, sol kolun ise Paris’in yargılanması sırasında Afrodit’e sunulan elmayı tuttuğunu düşünüyor.
Diğerleri onun bir sütuna yaslanmış olabileceğini ya da elinde bir taç, ayna ya da kalkan tutuyor olabileceğini öne sürdü. Diğer teoriler, heykelin Afrodit’i temsil etmediğini, bunun yerine yay tutan Artemis’i, muhtemelen amfora tutan bir Danaid’i veya hatta üç uçlu mızrak tutan Amphitrite’yi temsil ettiğini öne sürüyor.
Amphitrite, Milos adasında yaygın olarak tapınılıyordu.
1950’lerde, bir antika uzmanı Venüs’ün bir seramik tablonun yanı sıra başka bir dönen heykele benzediğini keşfettiğinde “iplik makarası teorisi” ortaya çıktı.
Amerikalı akademisyen ve arkeoloji uzmanı Elizabeth Wayland Barber, “Kadın Çalışması: İlk 20.000 Yıl: Zamanın Başlangıcında Kadınlar, Kumaş ve Toplum” adlı kitabında bu teoriyi yeniden doğruladı ve Milo Venüs’ünün, kadınların tipik olarak pamuk üretmesi ve üretmesi nedeniyle pamuk eğirebildiğini iddia etti. parçanın yaratıldığı sırada bu elyaflardan üretilen giysiler giyiyordu.
Antik Yunan’ın bu en ünlü heykelinin ardındaki gerçeği belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz; ancak arkasındaki gizem onu daha da güzel ve ilgi çekici kılıyordu. Venüs’ün keşfini çevreleyen arkeolojik gerçekler, bu antik heykeli dünyadaki en tartışmalı başyapıtlardan biri haline getirmiştir.